HUKUKÇU DİYOR Kİ

         Türk Ceza Kanunumuzun 1. maddesine göre :ceza kanunun amacı ,kişi hak ve özgürlüklerini, ,kamu düzen ve güvenliğini,hukuk devletini, kamu sağlığını, ve çevreyi, toplum barışını korumak,suç işlenmesini önlemektir.

         Anayasamızın 138.maddesi gereği, hakimler görevlerinde bağımsızdırlar .Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak  vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Bu duruma göre hukuk sistematiğimiz ,tıkanmaya sebebiyet  verebilecek  her  kavşakta bir yol açılması konusunda fikir vermektedir.Kürsünün arkasındaki karar vericiyi çok sıkı şekil şartlarıyla kanun nezdinde yönlendiren , iddia edeni sınırlayan  ve başka bir ifadeyle elinin kolunu bağlayan ,görev ve yetkilerini kanun dairesinde çizen ve CMK ile kodifikasyona bağlayan  kanunkoyucu , yine de yenilikçi çözümlerin önünü kesmemeyi hukuk devletinin , hak ve özgürlüklerin ruhunu incitmeme düşüncesiyle görev bilmektedir.

         Buna rağmen uygulamada bu kulvarların denendiği azdır.Cesaret eden uygulamacılar, son derece kıdemli hakim ve savcılarımızdır.Rastladığım zaman bende hayranlık uyandıran bu kürsü arkasındaki meslektaşlarımızdan son derece gurur duyarım.Duruşma sonrası bir mazeret üretir ! bir çaylarını içmeyi muhakkak görev addederim.Çünkü içtihat fetişizmini bir kenara bırakıp, yaşayan bir hukukun uygulayıcısı olarak vizyon ve cesaret örneği göstermek ,probleme doğru bir analizle yaklaşıp , tıkanmış  çözüm yoluna  orjinallik katmak  özellikle ülkemizde son derece maharet isteyen, azim ve fedakarlık barındıran  bir özelliktir.Esasen bu özelliğin bir kahramanlık sayıldığı günleri geride bırakmak zorundayız.

         Bu müslüman coğrafyada görev ifa eden herkesin dikkatli ve doğru bir istikametle yol alması gerekmektedir.İlk çeğrek te  açıklanan %5 gibi büyüme rakamları ile nasıl Çin ve Hindistan’dan sonra baş döndürücü  rekorları tazeliyorsak , şu ana kadar geride kaldığımız eğitim ve hukuk reformlarını hayata geçirmek için acele etmek zaman kaybetmemek elzemdir. Bilim ve tekniklere hakim olma yolunu seçmiş, ekonomik büyümeyi doğru yönlendirmeyi başarmış bir ülkenin derin bir kültür inkılabını ,yeni bir medeniyet anlayışını gerçekleştireceği günler çok uzak değildir. Hayata bakışımız böyle olduğu müddetçe istikamet tayin edip yol almamız mümkündür.Ortak geleceğimizi batı düşüncesine rağmen inşa etmek ,bölünen hakikat dünyasını yeniden toparlayıp insanoğlu için yeni bir yol açmak asla küçümsenemez ve üstesinden gelinecek bir yüce gayedir.Derinlik katmadığımız her milli refleks ,ileride karşımıza zaman kaybı olarak çıkacaktır.

Bu nedenle 15 Temmuz davalarında , hukuka uygunluk sebebi teşkil eden hürriyetlerin kullanılmasıyla ilgili dar yorumla tarif edilemeyecek toplumsal ihtiyacı  bir kenara atmak suretiyle 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesinden geriye doğru bakan her iddia makamı isnadı:  yargılanan herkesi terör örgütü  karmaşasının içine atmak demek olacaktır.

         Oysa ki bütün Türkiye vatandaşları bir konuda net olarak aldanmış , dini bir misyonla hareket ettiği herkesçe bilinen, devlet adamlarımız tarafından bu özelliği tasdik edilen FETÖ/PDY örgütünün  ihaneti,  15 Temmuz gecesi apaçık belgelenmiş, bu  toplumun, inancın, müslüman coğrafyanın aşikar düşmanı olduğu görülmüştür.

         Savaş uçakları bomba yağdırmış, insanların üzerine asker kıyafetli terör mensuplarınca kurşun sıkılmış, vatan evlatları şehit edilmiştir.15 Temmuz gecesi esasen bir darbe gecesi değidir.Bir işgal denemesidir.

         2012 Şubat kriziyle emareleri ortaya çıkan , aktif olarak 2013 mayısında Gezi Parkı eylemleriyle başlayan, 17/25 darbe teşebbüsüyle devam eden sonrasında aylık yada haftalık yurdumuzun her tarafından patlayan bombaların yol açtığı toplu ölümler ,uluslararası teröre verdiğimiz  suçsuz vatandaşlarımızın ölümleriyle ,şehadetiyle  geldiğimiz 15 Temmuz süreci , esasen küresel bir savaşın perdeleri olmuştur. Gizli örgütler eliyle yürütülen vekalet savaşları neticesinde 15 Temmuz gecesi mağlup edilemeyen bir ülkenin vatandaşları olarak bütün bir müslüman coğrafyasında ,hattı müdafa yoktur anlayışıyla ,gücümüzün yettiği kadar savaşmaya devam ediyoruz.

         Bu gerçek hiçbir şekilde gözardı edilemez.

         Bu mesele bütünlüğünden koparılıp ,sadece bir darbe teşebbüsü olarak da anılamaz.Diğer türlü parçalanmış bir kompozisyon bizi yanlış tesbitlere götürecektir.Normal hayatta kullandığımız doğru bir örnekten hareketle: gömleğin bir düğmesi yanlış iliklenirse ,diğer düğmelerde yanlış iliklenir.15 Temmuz gecesi bir küresel saldırıdır.Siyasi,askeri,istihbari, ekonomik yönleri bir bütün olarak  tasarlanmış ,hassas fay hatları oluşturmaya yönelik hazırlık hareketleriyle iç savaş çıkarma amaçlı , ülkemizi içerden parçalamaya niyet etmiş büyük bir saldırıdır.

         15 Temmuz gecesi hepimiz öğrendik.

         FETÖ/PDY nın gerçek yüzünü, küresel kötülüğün bir parçası olarak hareket ettiğini başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere hepimiz bildik ki “düşmanlarımız,  Çanakkale’de saldırdıkları gibi saldırdılar.”

         Biz de millet olarak gerekirse şehit olmayı seçtik.İhanet edenleri mağlup ettik.Yaralandık.Şehitlerimiz oldu.Ömer Halisdemir gibi kahramanlarımız ,Ulubatlı Hasan’ların, Antepli Şahin beyin, Musab bin Umeyrlerin, Sütçü imamların yanında yerini aldı.”Şehitler tepesi boş kalmayacak” duasıyla , bizde toplum olarak 15 Temmuz şehitlerine layık olma adına emaneti koruyacağız.

         Yola devam edeceğiz.Allah bu istikametimizi bozmasın inşallah.

         Büyük resmi doğru göremezsek, iddialarımız savunmalarımız havada kalır doğru adrese varamayız.Dolayısıyla bugün iddia makamının 15 Temmuz gecesinden geriye doğru anlatımı esasen gerçeğin adına işlenen cinayetleri artıracaktır , Newton’un söylediği gibi.Gerçeği doğru ifade etmek gerekir özellikle hukuki kulvarda.14 Temmuz gecesi bildiğimiz gerçek ne ise 15 temmuz gecesi öğrendiklerimizle hücum etmeden doğru vasıflandırma yapmamız gerekir. 14 Temmuz ‘a kadar “ terör örgütü” hukuk alanında yoktur.

         Hukuki tavsif hakime attir.

         Savcılık makamı iddia eder, kolluk kuvveti ile birlikte araştırmakla görevlidir.Bulgular üzerinde yorum yapmak ,fiili tesbitlerin ve bulguların  önüne geçemez.Türk Ceza Kanunu içeriğinde özellikle benimsenen “maddi objektif teori” ye göre de darbe suçuna mesnet teşkil eden icra hareketlerinin hukuk alanında var olması gerekir. Net bir bakışla , delil yoksa  masumiyet ilkesi geçerlidir.TCK 1.maddenin ortaya koyduğu amaç prensipler korunmalı,hukuk devleti ilkesi en önde olmak suretiyle  her hakim vicdani kanaatiyle kürsü arkasında düşünmeli ,millet adına karar verdiğini ihmal etmeden sorumluluk almalıdır.

Paylaş